Araştırmacı, Yazar

ANASAYFA
BİZE ULAŞIN
AMACIMIZ
KUR'AN DİNLE
KİTAPLARIMIZ
DERS VİDEOLARI ARŞİVİ
NOT DEFTERİ
Bu konuyu kısaca ve özlüce, delilli olarak, Âyet-i Kerîmeler ve Hadîsler ile açıklayalım. Can bedende olduğu ve güneş de doğudan doğmaya devam ettiği sürece Allah, tevbe edildiğinde bütün günahları mağfiret eder. Allah şirki ve küfrü, âhirette affetmez; tevbe edildiğinde dünyada affeder. Dünyada, "şartlarını muhtevî bir tevbe olması durumunda" yani günahı terk edip, işlenen günahtan dolayı üzülüp, pişman olup, içtenlikle ve bir daha o günaha dönmeme kararlılığında gerçekleştirilen bir tevbe ile affedilmeyecek bir günah yoktur. Çünkü Allah, bütün günahları affeder. Tevbe etmeden ölen mü'minlerin durumu ise Allah'a kalmıştır; dilerse affeder, dilerse azabeder. “Günah işleyeyim de sonra tevbe ederim" düşüncesinden sakınmak gerekir! Bu düşünce, şeytanın bir vesvesesi ve aldatmasıdır. Şeytan, insana bu düşünce yapısını benimsetmekle, onun günahkâr olarak ölüp, azap edilmesini istemektedir. Fakat Allah dilerse bu kimseleri de affeder tabii ki. Sonuçta bize düşen şey; bütün günahlarımızdan dolayı tevbe etmek ve ibâdetlerimizi, hayır ve hasenâtlarımızı artırmaktır. Allah, işlediğimiz büyük-küçük günahlar hakkında ne dilerse o olur. "De ki: 'Ey nefisleri aleyhine (günahta) haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları mağfiret eder.' Muhakkak O, çok mağfiret edendir, rahmet edendir." (Zümer: 53) Allah sadece müşrik ve kâfir olarak ölenleri affetmez. Bunun dışında dilediği kimselerin dilediği günahlarını affeder. Şirki de, tevbenin kabul zamanında yani can boğaza dayanmadan ve ümitsizlik ânında olmadan tevbe edildiğinde affeder. "Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını (tevbe etmeden ölündüğünde) mağfiret etmez. Ondan başkasını (şirkin ve küfrün dışındaki günahları) da dilediğine bağışlar..." (Nisâ: 48, 116)

 

GÜNAH-TEVBE İLİŞKİSİ VE TEVBENİN ŞARTLARI:

Bu konuyu kısaca ve özlüce, delilli olarak, Âyet-i Kerîmeler ve Hadîsler ile açıklayalım.

Can bedende olduğu ve güneş de doğudan doğmaya devam ettiği sürece Allah, tevbe edildiğinde bütün günahları mağfiret eder.

Allah şirki ve küfrü, âhirette affetmez; tevbe edildiğinde dünyada affeder.

Dünyada, "şartlarını muhtevî bir tevbe olması durumunda" yani günahı terk edip, işlenen günahtan dolayı üzülüp, pişman olup, içtenlikle ve bir daha o günaha dönmeme kararlılığında gerçekleştirilen bir tevbe ile affedilmeyecek bir günah yoktur. Çünkü Allah, bütün günahları affeder. Tevbe etmeden ölen mü'minlerin durumu ise Allah'a kalmıştır; dilerse affeder, dilerse azabeder. “Günah işleyeyim de sonra tevbe ederim" düşüncesinden sakınmak gerekir! Bu düşünce, şeytanın bir vesvesesi ve aldatmasıdır. Şeytan, insana bu düşünce yapısını benimsetmekle, onun günahkâr olarak ölüp, azap edilmesini istemektedir. Fakat Allah dilerse bu kimseleri de affeder tabii ki. Sonuçta bize düşen şey; bütün günahlarımızdan dolayı tevbe etmek ve ibâdetlerimizi, hayır ve hasenâtlarımızı artırmaktır. Allah, işlediğimiz büyük-küçük günahlar hakkında ne dilerse o olur.

"De ki: 'Ey nefisleri aleyhine (günahta) haddi aşan kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları mağfiret eder.' Muhakkak O, çok mağfiret edendir, rahmet edendir." (Zümer: 53)

Allah sadece müşrik ve kâfir olarak ölenleri affetmez. Bunun dışında dilediği kimselerin dilediği günahlarını affeder. Şirki de, tevbenin kabul zamanında yani can boğaza dayanmadan ve ümitsizlik ânında olmadan tevbe edildiğinde affeder.

"Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını (tevbe etmeden ölündüğünde) mağfiret etmez. Ondan başkasını (şirkin ve küfrün dışındaki günahları) da dilediğine bağışlar..." (Nisâ: 48, 116)

“Şüphe yok ki, her kim Allah’a şirk koşarsa; muhakkak Allah ona cenneti haram kılar. Onun varacağı yer ise ateştir. Zâlimlerin hiçbir yardımcıları da yoktur.” (Mâide: 72)

“Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve babanın oğluna, oğlun babasına hiçbir fayda sağlayamayacağı o günden de korkun. Muhakkak ki Allah’ın va’di haktır. O halde dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı (şeytan) da sakın sizi Allah ile aldatmasın.” (Lokman: 33)

Şeytan, insanı, Allah’ın imhâline yani kullarına, dünyada belli bir süre tanımasına, hilmine (cezalandırmada acele etmeyişine), rahmetine, mağfiretine, lütuf ve keremine güvendirerek aldatmak ister. “Sonra tevbe edersin, Allah affeder” der. Şeytan, insanı isyana sürüklerken, Allah’ın bağışlayıcılığı ve affı ile kandırmaya çalışır. (Bkz: Fâtır: 5) Böylece günahları kulun gözünde küçük göstermeye ve ona günahları işletmeye çalışır.

Rabbimiz, Yûsuf kıssasında, "şu günahı işleyelim, sonra tevbe ederiz ve sâlih kimseleriz oluruz" mantığındaki sözü şiddetle reddetmektedir. Bu söz, şeytandandır. "Şu günahı işle, sonra tevbe edersin" tarzındaki tüm duyguların kaynağı şeytandır.

 Bakınız, Yüce Allah bu konuda ne buyuruyor:

"(Yûsuf'un kardeşleri şöyle demişlerdi: ) Yûsuf'u öldürün. Yahut onu bir yere atıverin. Babanız yalnız size yönelsin, yalnız sizi sevsin, bundan sonra da (tevbe eder) sâlih bir topluluk olursunuz." (Yûsuf: 9)

1- Allah, âhirette, şirkten başka her günahı bağışlar: 

Bu noktada birkaç hususu zikredelim. Allah, âhirete iman ederek gitmiş kullarının tüm günahlarını -dilerse- bağışlar. Ancak şirk koşanları affetmez.

"Allah, kendisine ortak koşulmasını (şirk'i) asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır." (Nisâ: 116)

2- Tevbenin kabulünün şartları:

Tevbenin kabul şartlarını tam taşımamız gerekir.

a) Allah'tan af dilemek: Yani işlenen günahtan dolayı pişman olmak, gözyaşı dökmek, içtenlikle üzülmek, bir daha günah işlememeye karar vermek. Günahın affı için Allah'tan başkasına sığınmamak.

b) Amelini ıslah etmek: Yani işlediği o günahı büsbütün terk etmek ve bir daha o günaha dönmemek.

 Günah işlemeye devam ederek yapılan tevbe kabul olunmaz. Peygamberimiz:

التَّائِبُ مِنَ الذَّنْبِ كَمَنْ لاَ ذَنْبَ لَهُ ، وَالمُسْتَغْفِرُ مِنَ الذَّنْبِ وَ هُوَ مُقِيمٌ عَلَيْهِ كَالْمُسْتَهْزِئِ بِرَبِّهِ

"Günahından tevbe eden kimse, günah işlememiş kimse gibidir. Günah işlemeye devam ettiği halde, (dil ucuyla) Allah'tan bağışlanma dileyen kimse de sanki Rabbiyle alay eden kimse gibidir" (Beyhakî) buyurmuştur. (Ayrıca Bkz: İbn-i Mâce, Zühd, 30)

c) İşlediği günahı alenen işlemişse, o günahı terk ettiğini açıklamak: Başta küfür, şirk olmak üzere bir takım günahları işleyen kimse o amellerle ve sıfatlarla tanınacağı için, ıslah olduktan ya da hidâyet bulduktan sonra, geçmişteki günahını tamamen terk ettiğini beyan etmelidir ki, onu tanıyanlar kendisine fâsık ya da müşrik muamelesi yapmasınlar. Ve bilmeden fitneye neden olmasın!

 Bu, bilinen yani insanların gözü önünde ve onlarla birlikte işlenen günahlar için geçerlidir. İnsanlarla içki içmek, kumar oynamak, zina etmek vb...

Gizli olan günahı ifşa etmek caiz değildir. Allah'ın gizlediği günahı gizlemek esastır. Gizli günahlardan dolayı, nasûh bir tevbe ile Allah'a yönelmek yeterlidir.

 Bu anlatılan şartlar, şu âyette geçmektedir:

"Ancak tevbe edenler, (amellerini) ıslah edenler ve (gizledikleri gerçeği) açıklayanlar müstesna. Artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeleri çokça kabul edenim, çok rahmet edenim." (Bakara: 160)

3- Allah katında sâlih ameller, kötülüklere keffarettir: 

Allah'ın emrettiği ameller, günahlara keffaret olduğu için, güzel amellerimizi artırmamız gerekir. Allah -dilerse- bazı ibâdetlerimiz sebebiyle, bazı günahlarımızı siler, affeder.

 Bu konuda Rabbimiz bizlere dosdoğru namaz kılmamızı emretmektedir. "Gündüzün iki tarafında, gecenin de birbirine yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, iyi düşünenler için bir öğüttür." (Hûd: 114)

Günahlarının affedilmesi hususunda samimi olan bir mü'minin yapacağı ilk iş, kendi sorumluluklarını yapmasıdır; ibâdetlerinde titizlik göstermesidir. Bu esnada yapılan tevbeler kabul edilir ve günahlar bağışlanır. Müslümanlar mutlaka namazlarını kılmalıdırlar. Hatta beş vakit namazı ikame etmelidirler... Yani namazlarını muhafaza etmeli, imkân oldukça cemaatle kılmalı, evinde, köyde, dağda, bağda, iş yerinde dahi olsa en az iki kişi olunca cemaatle namaz kılmalı, namazda ne okuduğunu bilmeli, namazda ve namazdan çıkınca Allah'ı zikretmekten gafil olmamalı, namazda Allah'a verdiği sözlerine günlük hayatta sadık kalmalı, namazda okuduklarına aykırı bir yaşam tarzını kabullenmemeli, hayatının en birinci program maddesinde namaz olmalı, günlük işlerini namaza göre ayarlamalı, âhireti düşünmeli, mahşer, hesap, mîzân, cennet ve cehennemi unutup dünyaya dalmamalı, Kur’ân ve vahiy ile içiçe bir hayat yaşamalı, gecesinde ve gündüzünde Kur’ân kıraati, tefekkürü, tedebbürü, tezekkürü bulunmalıdır. Bu şekilde hareket eden bir mü'min ibâdet etmekten, iyilik etmekten, kötülüklerden uzak durmaktan, Allah'ın rızâsını kazanmaktan başka bir şey düşünmez hale gelir. Bu hâlet-i rûhiyede yapılan ibâdetlerde manevi bir atmosfer vardır ve tevbeler de içtendir. Bu istikâmette atılacak her adıma da Allah güç verir ve o kulun birine bin katar, inşâAllah.

Hûd: 114. Âyetin son cümlesinde de buyrulduğu gibi, Allah'ın Âyetleri, iyi düşünebilenler (zâkirûn) için bir öğüt (zikrâ) ve "hatırlatma"dır.

 Yusuf Semmak

Bağlantı | kategori: NASİHATLER | tarih: 03/05/2013 | Yorum(7) | Yorum yaz
Yusuf SemmakAlenen günah işleyen kimseler, tevbe etmeden ölmüşseler, Allah dilerse affeder dilerse azap eder. Allah'ın affına mazhar olmak için, geciktirmeden tüm günahlardan tevbe etmek, bir daha o günahlara dönmemek gerekir. Kabul olunmuş bir tevbe ile günahtan kurtulunur. Ama tevbe etmeyenlerin, tevbe etseler de şartlarını taşımayanların ya da tevbe etmeden ölenlerin işleri Allah'a kalmıştır. Dilerse affeder, dilerse de azap eder. Zaten iman da budur. Korku ile ümit arasında bulunmaktır. Allah'ın affından ümit kesmek doğru olmadığı gibi, azâbından emin olmak yani “Allah beni kesin affeder” diye düşünmek de doğru değildir. Ümit ayrı emin olmak ayrıdır. Allah dilerse kullarına zerrenin hesabını sorar ve karşılığında da adaletine uygun şekilde cezalandırır, dilerse de kullarının semâya kadar ulaşmış sayısız günahları olsa da –dilerse- affeder. Ama Allah, kimi affedecek, kimi cezalandıracak, bunu bilemeyiz. İnsanın, ölmeden önceki son durumunun, âkıbetinin nasıl olacağını bilmek de mümkün değildir. Onun için kullukta gayretli ve titiz olmak gerekir.

Rabbimiz, günah işleyenleri ve günahta ısrar edenleri cehennem azâbı ile tehdit etmektedir. Bu tehdide muhâtap olmamak ve cehennem azâbına ve ateşine maruz kalmamak için, günahlardan kaçınmak ve Tevhîd akîdesi ile sâlih ameller işlemek gerekir. En büyük günah şirk ve küfürdür. İnsan, öncelikle Allah’ın istediği şekilde iman etmeli, sonra da o imanına şirk bulaştırmamalıdır. Allah’a iman etmek en büyük ibâdettir. Allah’a iman olmadan diğer ibâdetlerin bir faydası olmaz. İnsan, günah olarak öncelikle şirkten, küfürden, nifâktan, Allah ve Rasûlüne isyan etmekten sakınmalıdır.

Meyhane ve kumarhanelerde günah işlemek de, alenî işlenmiş günah sayılır. Çünkü insanların yanında işlenmektedir. O insanların da benzer günahları işliyor olmaları durumu değiştirmez. Tevbe edip, âcilen o günah ortamlarını terk etmek gerekir. Allah en iyi bilendir.
tarih: 18.05.2016
HüseyinAllah günahı alelen işleyenlerin günahını o kişi tövbe edemeden ölmüsse dilerse affedebilir mi ayrıca meyhanede alkol ićmek veyahut kumarhanede kumar oynamak aleni günah sayılır mı
tarih: 16.05.2016
Yusuf SemmakDaha önceki açıklamamızda da belirttiğimiz gibi, bu durumda kimsenin bilmediği bir günahı ifşâ etmek doğru olmaz. Alenen günah işleyen ve günahı insanlar tarafından bilinen kimse tevbe ettiği zaman, "ben artık o günahı işlemiyorum" demek adına, herkesin geçmişte bildiği durumun değiştiğini ve tevbe edip ıslah olduğunu belirtmesi icap eder. Yoksa kimsenin bilmediği bir günah, açığa vurulmaz; bilâkis o günahtan kurtulmak yeterlidir!
tarih: 04.02.2014
MuharremArtık kimse beni günahkar olarak tanımıyor yinede tevbe ettiğimi söylemelimiyim ? söylemesem bir sorun olurmu ?
tarih: 04.02.2014
Yusuf SemmakRahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla.
Kardeşim, sorunuza kısaca cevap verelim. Günahlarını açıklayanlar (mücâhir) affedilmez demek; “alenen günah işlemeye devam edenler” anlamındadır. Bu tür insanlar, o günahtan tevbe edip, hallerini ıslah edip, o günahla tüm ilişkilerini kestiklerini açıklamadıkça tevbeleri kabul olunmaz.

Rabbimiz, bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Ancak tevbe edenler, (amellerini) ıslah edenler ve (hakikati gizlemeyip) açıklayanlar müstesnâ. Artık onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeleri çokça kabul edenim, çok rahmet edenim.” (Bakara: 160)

Peygamberimiz, müttefekun aleyh olan bir Hadis-i Şerif’te bu konuyu şöyle ifade ediyor: “Açıktan günah işleyenler dışında ümmetimin tamamı affedilir." (Buhâri, Müslim)

İnsanların gözü önünde çekinmeden günah işlemeye devam etmek; hem günah işleyenin utanma duygusunu (hayâ) hem de onur ve iffetini ortadan kaldırır; o kimseyi günahlara karşı cüretkâr hale getirir. Bir anlamda günahı gizlemeksizin kötülüklere devam etmek, insanlarda o günahlara karşı bağışıklık kazandırır. Toplumdaki diğer insanlara da kötü örnek olur. Yani açıkça günah işlemek; bir cemiyette fuhşun ve kötülüğün yayılmasına neden olur. Şeytanın istediği de budur. İslam’da asıl olan; işlenen günahı açığa vurmadan, ondan kurtulmak için çabalamaktır. Fakat geçmişte herkesin bildiği bir şirk, küfür veya bir ma’siyet ile tanınan kimse, o günahı ile bilindiği için, o günahtan tevbe edince, mutlaka o şirk ya da günahı tamamen terk edip ıslah olduğunu açıklamak zorundadır ki, insanlar onu hâlâ o kötülüklerle bilmesinler.
Bu durum, “günahlarını açıklayanlar affedilmezler” cümleniz hakkında sorduğunuz durumun açıklamasıdır. Sizin de dediğiniz gibi, şirk koşanlar, tevbe ettikleri zaman, önceden şirk koştuklarını fakat artık Allah’ın kendilerine hidâyet nasip ettiğini açıkladıklarında, Allah Sübhânehu ve Teâlâ o kimsenin tevbesini elbette kabul eder.
Burada konunun dikkat çekilmesi gereken yönü; günahı açıktan işleyen ile günahı gizli kalmış iki farklı kimsenin durumları açısından ele alınmalıdır.

Kısaca özetleyelim:
1- Şirk koşanların şirki, Müslümanlar’ca bilindiği için, iman ettiklerinde bu tevbelerini herkese duyurmalıdırlar.
2- Bir veya birkaç konuda fıskı, fücuru ve ma’siyeti ile bilenen bir mü’min o günahı terk ettiğinde bunu açıklamalıdır ki, Müslümanlar tarafından “fâsık” olarak bilinmeye devam etmesi.
3- Bir Müslüman’ın, kimsenin bilmediği bir ayıbı ve günahı var ise, o günahını –Allah’ın bildiğini kullardan mı saklayacağım?” mantığıyla başkalarıyla paylaşmamalıdır. Peygamberimiz bunu kesin olarak yasaklamıştır ve “Allah’ın örtüp gizlediğini siz de gizleyin” buyurmuştur. Ama asıl amaç, günahı gizlemek değil, gizlice, en kısa zamanda o günahtan kurtulmaya çalışmaktır.
4- Bir Müslüman, başka bir Müslüman’ın bir günahına şahit olsa, o kimse o kardeşinin günahını yaymak yerine, güzellikle o kimsenin o ayıbından kurtulması için yardımcı olmalıdır. Bu yardım, her tanıdığına o kimseyi kötülemek şeklinde değil, onu incitmeden ve rezil etmeden hikmetle olmalıdır. Bir kusuru düzeltmek genelde yakın dostlar aracılığıyla olacağı için, o kimsenin en yakın arkadaşıyla mesele paylaşılabilir. Fakat bu konu çok hassas olduğu için çok ölçülü olmak gerekir. Bazı paylaşımlar gıybet olmaz. Çünkü alenen günah işleyenin gıybeti olmaz. Açıkça günah işleyen kişi aslında aleyhinde konuşulmasını da, kendi günahıyla sağlamış olmaktadır.
Meselâ; ticârî ahlâkı bozuk olan bir kimseyle sâlih bir kimse ticâret düşünüyorsa, o kimseyle ticârete girmemesi yönünde imâ edilmesi yerinde olur. Ama dediğimiz gibi, ölçülü konuşmak gerekir. O kimsenin tüm kirli çamaşırlarını ortaya dökücü tarzda bir konuşma gıybete girebilir. Zira amaç, bir mefsedet’i def etmek için fitne gibi daha büyük bir mefsedet’e kapı aralamamak icap eder. Bu son madde oldukça mufassal bir konudur. İsimler üzerinde durmadan, gerektiğinde istişâre edilmesi gerekir.
5- Son olarak şunu hatırlatalım, siz açıklamamızdan, “günahını açıklayan (mücâhir) yani açıkça günah işleyen” ile “şirk veya bir günahı terk edince o günahla ilişiğini kestiğini açıklama” anlamını karıştırmışsınız. Bu nedenle de meselenin bir boyutu üzerine odaklanarak soru sormuşsunuz. Dediğiniz konuda haklısınız; yani şirk’i terk eden, bunu açıklamalıdır. Ama bir diğer boyut ise, günahların açıktan işlenmemesi gerektiğidir. Bu şekilde günaha devam edenler, o günahı terk edip, insanlara da bunu beyan etmedikleri sürece affedilmezler.
Günahları sebebiyle insanlara kötü örnek olmalarının veya kötülük yolunda çığır açmalarının günahından da kurtulmak adına tevbe etmeleri gerekir. Bu da, inşâAllah, nasuh tevbe, halini ıslah, tevbe ettiğini beyan ile olur. Başkalarının fitneye düşmesine sebep olmanın günahından kurtulmak için, hayır ve hesenâtın artırmak ve devamlı tevbe ve istiğfâr etmek icap eder. Rabbimiz,n mağfireti büyüktür.
Rabbimiz Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok mağfiret edicidir." (Hacc: 60)

Her şeyin en doğrusunu Allah bilir.
tarih: 04.02.2014
MuharremBir Mü'minin Şirkten tevbe ederek bağışlanabileceğini biliyoruz öte yandan günahlarını açıklayanlar affedilmezler diyor.Mu'min şirk işlediğini açıklayıp tevbe etse bu tevbe geçerli olmazmı ?
tarih: 04.02.2014
Yusuf Semmak“Günah-Tevbe İlişkisi ve Tevbenin Şartları” isimli yazımızı okuyan bir arkadaşımız şunları yazmıştır:

“Eyvallah, çok açıklayıcı olmuş ama bir yer de kafama takıldı. ‘Allah sadece şirk koşanları affetmez’ yazıyor ama bize söylendiğine göre, ‘Allah kul hakkı yiyeni de, adam öldüreni de affetmez’ diyorlar. Açıklar mısınız?

Buna aşağıdaki cevap verilmiştir:

Bismillahirrahmanirrahim.

"Allah şirk koşanları affetmez" demek; mutlak ve muhkem bir ifadedir. Yani Allah, şirk koşanları ebedi olarak cehennemde azaplandıracaktır ve onları bağışlayıp asla cennetine girdirmeyecektir, demektir. Ama kul hakkını, başlangıçta affetmese bile, Müslüman, kul hakkının cezası kadar cehennemde azap gördükten sonra, sonunda cennete girecektir. Yani cezasını çekince affedilecektir. Oysa müşrikler için hiçbir zaman af olmayacaktır. Bu nedenle, Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, denmiştir... Yani şirk koşarak ölenleri affetmez. Bu suç yani şirk/küfür dışında her günahı affeder. Bu cümleyi, Allah müşrikleri ve kafirleri asla affetmeyecektir ama eninde sonunda Müslümanları bağışlayacaktır, diye de ifade edebiliriz.

Şirk koşmak akidenin bozukluğuna delalet eder. Yani bir kimse müşrik ise Müslüman değildir. Müşrik ile kafir arasında temelde fark yoktur. Nasıl ki, Müslüman demek mü'min demek ise; bazı yönleri itibariyle, müşrik yerine kafir, kafir yerine de müşrik kullanılabilir. Rabbimiz, müşrik ve kafir olarak ölenlerin asla affedilmeyeceğini açıkça belirtmiştir. Yani şirk ve küfür itikadıyla ölenleri Allah, bağışlamaz. Çünkü onlar, Müslüman olmadan kafir olarak ölmüşlerdir ve kafirler de, ahirette Allah'ın rahmetinden uzaktırlar. Bu konudaki ayetler, çoktur. Bir tanesini hatırlatalım. "İnkâr edip Allah yolundan alıkoyanları ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah asla bağışlamaz." (Muhammed: 34)

Müşriklerin durumu ana hatlarıyla anlaşıldığına göre; kul hakkı konusuna gelelim. İnsanlara zulmeden, eziyet eden, hakkını gasbeden, onların kanına giren, onları döven, onlara söven, onların gıybetini yapan, onların mallarını çalan, haklarını kendilerine vermeyen kimselerin durumu hakkında Rabbimiz, hak sahibi olan kimselere yetki vermiştir. Yani hak sahibi hakkını helal etmedikçe, haksızlık edeni bağışlamayacağını bildirmiştir. Bu da demek oluyor ki, Allah, kullarının birbirlerine haksızlık etmelerini asla istemiyor. Bu konuda mazluma söz hakkı tanıyarak, dilerse onun hakkından vaz geçmemesiyle, haksızlık edenleri cezalandırıyor. Bir kimse, diğerine, canını yakacak ölçüde haksızlık yaptığında, haksızlık edilen kimsenin genelde hakkından vaz geçmeyeceğini biliriz. İşte Allah, bu bildiğiniz gerçeği dikkate alın, sakın birbirinize zulmetmeyin, demiş olmaktadır. Ahirete imanı olan kimse, bile bile birisinin hakkına giremez. Çünkü bilir ki, ahirette o kişi yakasına yapışacaktır. Hadislerde geçtiği gibi; zulmeden kimse, zulmettiğine, kul hakkının günahından kurtuluncaya kadar, sevaplarını vermek zorunda kalacaktır. Zulmeden kişinin kul hakkından kaynaklanan günahı tükenmeden sevapları tükenirse, bu durumda da haksızlık ettiği kimsenin günahlarını yüklenecektir. Suçu ve günahı oranında... Rasûlullah'ın da dediği gibi işte gerçek müflis yani iflas eden kişi bu adamdır. Sevaplarından mahrum kalıp, günahları çoğalınca da cehenneme atılır, buyurur Peygamberimiz...

Bu nedenle, dünyada yaşarken haksızlık ettiğimiz kişilerle mutlaka helalleşmemiz gerekir. Onların gönlünü almak için elimizden ne geliyorsa güzelce yapıp o kişinin kalbinin yumuşamasını sağlamalıyız. "Seni affettim" dedirtmeliyiz. Emin olun, o zaman göreceksiniz ki üzerinizden bir dağ kalkmış gibi olacaktır. Günahtan kurtulmanın o an hafifliğini hissedeceksiniz. Belki de bir Müslümanın, ağırlığını hissettiği en büyük günah kul hakkıdır...

Haksızlık ettiğimiz Müslümanlar ölmüş ise, onlar için dua etmeli ve onların bağışlanmaları için dilemeliyiz. Bizim, o kişi hakkındaki dualarımızın sevabı sebebiyle umulur ki Allah da o kimsenin kalp kırıklığını giderir ve ahirette bizden hakkını talep etmez.

Bir diğer mesele ise, insan günahsız olmadığı için, gafletten dolayı bazı kimselere haksızlık etmiş olabilir. Ama o kişi, hayatının kalan bölümlerinde öyle salih ameller yapmıştır ki, haksızlık ettiği kimsenin bile gıpta edip hayran kalacağı hayırlı işler gerçekleştirmiştir. Mesela; alim olmuştur, Allahın dinini tebliğ etmiştir, Allah yolunda cihad etmiştir, sadaka-i cariyeler yapmıştır, Allah yolunda malıyla cihad etmiştir vs... Belki haksızlık ettiği o kimsenin ilim öğrendiği, hürmet ettiği, sevdiği ve değer verdiği kimseler için sayılamayacak kadar hizmetleri olmuştur ve sayısız hayır duaları almıştır. Bu durumlarda Allah, razı olduğu o kulunun, haksızlık ettiği mazlum kulunun kalbine, kendisine eziyet eden kişiye karşı sevgi, muhabbet, sıcaklık verir, ona o kulun hayırlı hayatını bildirir; o kul da normal olarak, hakkından hemen vaz geçer. Allah, bu tür sıkıntıları olan, ve hayatta iken, alacaklısıyla helalleşememiş kullarının, yaptığı hayırları, güzel amelleri, kul hakkı da dahil diğer günahlarına keffaret kılıp onu bağışlar. Ama bu durum, Allah'ın dilemesine bağlıdır; bu nedenle buna dayanmamak, güvenmemek gerekir. Sonuçta Allah, alacaklıya söz hakkı verecektir. Biz Allah'ın huzurunda, o suçumuz sorgulanırken hangi yüzle durabileceğiz? Unutmayalım, Allah zerrenin hesabını sorarken, o mazlum adına da soracaktır. Ya hakkımızda "cehennemde ceza" hükmü çıkarsa! Allah korusun!!

Allah yolunda şehid olanların üzerinde kul hakkı var ise, Allah haksızlık edilen kimsenin gönlünü hoş edecek ve onu kendi katından lütuflarla memnun edecek, o da hakkını gönül rızasıyla affedecektir. Allah, bir kulundan razı olduktan sonra, onu zor günlerinde çaresiz ve kendi başına bırakmaz. Onu himaye eder. Onun borcuna karşı adeta alacaklılarına kendi katından daha hayırlı karşılıklar verir. Hakiki veya manevi şehidlerden olup, kul hakları da dahil, tüm günahlarımızın affedilerek, Allah'ın rahmetiyle cennete giren mü'min kardeşlerimizden olmamız duasıyla...

Ne tür kul hakkına girerse girsin, bir Müslümanı, haksızlık ettiği, zulmettiği kimse affetmez ise, suçunun cezası miktarı cehennemde azap olacaktır. Bu nedenle kul hakkından titizlikle sakınmamız gerekir. Unutmayalım ki, dedikodu yapmak, iftira etmek, birisine eziyet etmek, bir kimseye sövmek, hakaret etmek, yalancı şahitlik yapmak da kul hakkına girer. Maalesef ki, günümüzde en çok yapılan, hatta her gün tekrarlanan olağan(!) konuşma ve ameller haline gelmiştir bunlar! Bir kimse bunların günahını bilseydi, adeta konuşacağı her cümleyi bin kez düşünürdü!
tarih: 04.05.2013
YORUM YAZINIZ
İSMİNİZ

E-Posta (Gizli)

Web siteniz

Yorumunuz

Güvenlik kodu
29.03.2024Cuma
Son Konular .: NASİHATLER 17
.: 115- Ebu Hanife Hakkında | Yusuf Semmak
.: 114- Arapça Test Çözümleri – Tesniye'nin (İkilin) İ'rabı | Yusuf Semmak
.: 113- Kur’an Okuma ve Öğretme Karşılığında Ücret Almak, Ölüler için Kur’an Okumak ve Rukye Bahsi - PÇMO – 44
.: NASİHATLER 16
.: 112- Peygamberin Kabrini ve Diğer Kabirleri Ziyaret ve Ölülere Nelerin Fayda Vereceği - PÇMO – 43
.: Muhtelif Konularda Kısa Kısa - 7
.: 111- Kâfir Olarak Ölenlere, Dünyadaki İyi Amelleri Fayda Sağlamaz! | Yusuf Semmak
.: 110- Benim Babam da Senin Baban da Ateştedir! | Yusuf Semmak
.: 109- Hz. Ömer’in Hılâfeti Devrinde Bir Adamın Hz. Nebî'nin Kabrine Gelip Onunla Tevessül Etmesi – 42
.: 108- İman Edip Müslüman Olmak Tertemiz Bir Sayfa Açmaktır! | Yusuf Semmak
.: 107- Peygamberimizin Kabrini Ziyaret Meselesi – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 41
.: 106- Zamanın Önemi ve Su Gibi Akan Ömür! | Yusuf Semmak
.: 105- Mü’min Sabahlayıp Kafir Akşamlamak veya Mü’min Akşamlayıp Kafir Sabahlamak! | Yusuf Semmak
.: 104- Tarihte Putperestlik Nasıl Başladı? - Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 40
.: 103- Müslümana Sövmenin ve Onunla Savaşmanın Hükmü Nedir? | Yusuf Semmak
.: 102- Türbe ve Kabirleri Ziyaretin, Bid’at Olan Tevessülle İlişkisi – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 39
.: 101- Münafıkların Özellikleri Nelerdir? | Yusuf Semmak
.: 100- Müslümanı Tekfir Eden Kimsenin Durumu Nedir? | Yusuf Semmak
.: 99- Tevessülün Anlamı, Kısımları ve Bid’at Olan Tevessül – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 38
.: 98- Ehl-i Kıble Kime Denir? | Yusuf Semmak
.: 97- Hz. Yusuf’un Mısır’daki Konumu (3) – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 37
.: 96- Bir Mezhebe Uymak Zorunda mıyız? | Yusuf Semmak
.: 95- Hz. Yusuf’un Mısır’daki Konumu (2) – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 36
.: 94- Hz. Yûsuf’un Mısır’daki Konumu (1) – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 35
.: 93- Ru'yetullah (Allah'ın Görülmesi) Meselesi | Yusuf Semmak
.: 92- Allah’tan Başka Kanun Koyucu Yoktur! (2) - Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 34
.: 91- Allah’tan Başka Kanun Koyucu Yoktur! (1) – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 33
.: 90- Hz. İbrahim’in Nemrud’a, Babasına ve Kavmine Tebliği – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 32
.: 89- Allah ve Mahlukat İlişkisi – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 31
.: 88- O Büyük Mahkeme'de! (Şiir)
.: 87- İmanın Artıp Eksilmesi Meselesi ve Ehl-i Kıble Kimdir? – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 30
.: 86- Peygamberimiz İslam’a Davet Metodu – Putperest Çağlarda Müslüman Olmak – 29
Son Yorumlar
İsmail
Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h
Yusuf Semmak
Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi
Bekir Yetginbal
Canım kardeşim selamualeykum GÜN
Bekir Yetginbal
Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini
Mahmut
Selamünaleykum Yusuf peygamberin
Ufuk
Çok güzel
Şeyma
Bu nadide soru ve cevapları için
Ahmet
Doyurucu bir yorum Teşekkürler
Yusuf Semmak
Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha
Baraa
Bence çoooook güzel bir site
ali
İlmî Arapça Sayfası http://www
ali
Faydalı Bir Maksud Programı http
ali
Faydalı Bir Emsile Programı http
Yusuf Semmak
BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA
Derya Atan
Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam
Firdevs Sevgi
inş güzeldit.
misafir
⭐⭐⭐⭐&
mustafa
Abi çook teşekküür ederim
Medine
Cenetin kapısın geçmek istiyom
Yusuf Semmak
Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg
Yusuf
Allah razı olsun hocam çok anlaşı
Yusuf Semmak
Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz,
Meryem
Verdiğiniz bu bilgiler için çok t
Yusuf Semmak
+ Ayrıca Hadîs'in açıklamasında d
Yusuf Semmak
Güzel bir yorum. Fakat biraz açık
metin
hadiste gecen Gölge Arsin gölgesi
Rüya
Çok teşekkür ederim
Şule
Çok teşekkürler
sadullah demircioğlu
abdullah bin mesud (r.a.) ‘’sakın
Yusuf Semmak
Bir kardeşimiz, selâmdan sonra; “
Yusuf Semmak
EVET, YİNE SİGARA! Bugün piyas
İbrahim sarıtaş
Allahrazı olsun
Muhammet ****
Bizim din hocamız başınızı örtmek
© 2012 YUSUFSEMMAK.COM