![]()
SAHÛRUN SON BULMASI VE SABAH NAMAZI VAKTİNİN GİRİŞİ: İmsâk Vakti, Fecr-i Kâzib ve Fecr-i Sâdık Konuları: Bu konunun iskeletini, imsâk’ın başlama vakti oluşturmaktadır. Bu meseleyi bilmemenin iki temel sonucu vardır. Birisi erken sahûr yapmak, diğeri de vaktinden önce sabah namazını kılmak... Daha doğrusu, takvimlerdeki erken olduğu bilinen imsâk vaktine uyanlar bu iki sorunu yaşamaktadırlar. Ana hatlarıyla bu meseleleri açıklayacağız… Bilindiği gibi, imsâk konusu üzerinde özellikle son yıllarda ilim ve bilim çevrelerinde ciddî tartışmalar görülmektedir. Biz inşâAllah bu konunun hakikatini ortaya koymak istiyoruz. Şu an itibariyle mevcut uygulamada, imsâk vaktinin doğru olup olmadığı açısından konuyu incelersek, o saatte gökyüzüne baktığımızda zifiri karanlık ve o esnada gecenin devam etmekte olduğunu görürüz. Çölde, dağda ya da ormanda olan bir kimse o vakitte sabah vakti girdiğine hükmedip namaz kılar mı, diye düşünmek gerekir. Bakara Suresinin 187. Âyetinde de geçtiği gibi, "Fecrin beyaz ipliği, siyah ipliğinden sizce ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın" buyrulmuştur. Âyette geçen "beyaz iplik"ten maksat; fecr-i sâdık'tır. "Fecr-i sâdık" konusunu birazdan açıklayacağız. Bu Âyete göre, ibâdetlerin (oruç, namaz vb.) zamanları, saat birimleri şeklinde değil, gökteki apaçık alâmetlerle tesbit edilmiştir. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı arefesinde de Ramazanın girişinin hesapla değil de, Ramazan hilâlinin görülmesiyle başladığına dair de, konuyu açıklayıcı bir yazı yazmıştık. Allah Teâlâ, bilim ve teknik ne kadar ilerlerse ilerlesin, ibâdetlerin vaktinin tayininde hesabı değil, gökteki açık alâmetleri belirleyici kılmıştır. Bu, her çağ ve ülke insanına uyabilecek genelgeçer bir ölçüttür. Bu uygulamadan, İslâm'ın cihansümûl olduğu gerçeğini de hatırlıyoruz. İslâm; her ortama, her coğrafyaya, her çağa ve her zamana hitâbedici hükümler va'z ediyor. Bunun hikmetini anlayamayanlar, yanlış ve gereksiz fikirler öne sürebilirler. Örneğin; bu formülün, gün ve gecenin aylarca sürdüğü kutup bölgelerinde işlemeyeceğini iddia etmek gibi. Fakat onlar, kutup bölgelerinde bile sabah, akşam, gün ortası ve gece yarısı alâmetlerinin, aynen diğer yerlerdeki gibi ortaya çıktığını ve oralarda yaşayanların çalışma, uyuma ve dinlenme gibi faaliyetlerini bu belirtilere göre düzenlediklerini unutuyorlar ya da bilmiyorlar! Saat ve zaman bildiren âletler yokken, Atlantik çevresinde yaşayan insanlar, zamanı bu işâretlere göre belirliyorlardı. İmsâk'ın ve sabah namazının vaktini nasıl bileceğimizi açıklayalım. Bu meselenin iyi anlaşılması için fecr kavramını tanımamız gerekir. "Fecr" sözlük anlamı itibariyle "bir şeyi ikiye ayırmak, yarmak" gibi anlamlara gelir. Güneşin doğuşundan önce beliren tan yeri ağarmasını ifade eder. Gece ile gündüzün birbirinden ayrıldığı bu vakte, Türkçemizde "şafak sökmesi, gün ağarması" gibi isimler verilir. Fecr; fecr-i kâzib (yalancı fecr) ve fecr-i sâdık (doğru, hakiki, gerçek fecr) diye ikiye ayrılır. Fecr-i kâzib; güneşin doğuşundan önce, ufukta göğe doğru dikine yükselen aydınlıktır. Fecr-i sâdık ise; gece karanlığının kaybolmaya başlayıp güneş ışınlarının belirtilerinin görülmeye başladığı, ufuktaki aydınlığın enlemesine, uzunlamasına ufka yayıldığı vakittir. Fecr-i kâzib'e "fecr-i evvel" (ilk fecr), fecr-i sâdık'a da "fecr-i sânî" (ikinci fecr) de denir. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Bilâl'in ezanı hiçbirinizi ya da sizden hiç kimseyi sahûr yemeğinden alıkoymasın. Çünkü o henüz gece iken ezan okur. Onun bu okuması, gece kâim (kıyâmda, teheccüd ve nâfile ibâdette) olanınızı (sabah yaklaşıyor diye) vazgeçirmek, uykuda olanınızı da uyandırmak içindir. Fecr ya da sabah bu şekilde olan değildir; tâ böyle olmayınca fecr olmaz.” Hadîsin râvîlerinden Züheyr dedi ki: Peygamber: "Fecr bu şekilde olan değildir" derken, parmaklarını yukarı kaldırıp baş aşağıya dikti. "Tâ böyle olmayınca" derken de, şehâdet ve orta parmaklarını üst üste bindirip sağa sola uzatmak sûretiyle işâret buyurdu. (Buhârî, Ezân, 13, Hadîs No: 621) Râvînin de açıklamasını yaptığı gibi; Rasûlullah, "fecr bu şekilde olan değildir" derken, mübârek parmaklarıyla, ufukta dikine uzayan aydınlığı işâret ederek, fecr-i kâzib'i tarif etmiştir. "Tâ böyle olmayınca" sözünü açıklarken de, orta parmağı ve şehâdet parmaklarıyla enlemesine genişleyen aydınlığı işâret ederek, fecr-i sâdık'ı tarif etmiştir. Ve fecr-i sâdık vaktine kadar sahûra devam edilmesi gerektiğini beyan buyurmuştur. Bu konu, bundan daha güzel anlatılamazdı. Bu anlatış şekliyle Peygamberimiz, anlaması en zor kimselerin dahi anlayabileceği bir tarzda tarif buyurmuştur. Ama maalesef ki, buna rağmen hâlâ bu meseleyi bilmeyen insanların olması, Hadîslerden ve Sünnet-i Seniyye'den habersiz olmalarından başka bir kelimeyle izah edilemez sanırız. Bu açıklamalardan sonra şunu anlıyoruz ki, ufukta dikine beliren ince aydınlık fecr-i kâzib'tir. Bu esnada hâlâ gecedir ve şafak sökmemiş ve gece son bulmamıştır. Ufukta enlemesine genişleyerek yayılan aydınlık ise fecr-i sâdık'tır ve bu fecr ile şafak sökmüştür, gece son bulmuş ve sabah namazı vakti girmiş olur; dolayısıyla bu esnada sahûr vakti son bulur ve imsâk başlar. “(Sâdık) fecrin beyaz ipliği, siyah ipliğinden tarafınızdan seçilinceye kadar yeyin, için” Âyeti nâzil olduğunda, bazı sahâbîler yastıklarının altına beyaz ve siyah iplik koymuşlar, bazıları da ayaklarına beyaz ve siyah iplik bağlamışlardır. Adiyy b. Hâtim de bir beyaz bir de siyah ip edinip, onu yastığının altına koydu. Gecenin bir bölümünde o iplere baktı ama o ipler kendisine açıkça belirmedi, o ipleri birbirinden ayırt edemedi. Durumu Rasûlullah’a bildirdi. Allah’ın Rasûlü de Âyette anlatılmak istenenin bu olmadığını şöyle ifade etti: “Bunlar senin düşündüğün gibi iki ip değildir. Biri gecenin karanlığı, diğeri de gündüzün beyazlığıdır” (Buhârî, Tefsîr, 2. Sûre, 28. Bâb, Hadîs No: 4509, 4510) buyurdular. Sehl b. Sa’d şöyle demiştir: “Beyaz iplik siyah iplikten tarafınızdan seçilinceye kadar yeyin, için” Âyeti indi, fakat “mine’l fecr” beyanı inmemişti. Bir takım insanlar oruç tutmak istedikleri zaman, onlardan birisi ayaklarına beyaz ip ve siyah ip bağladı da, o ipler kendisine iyice belirinceye kadar yemeğe devam etti. Akabinde Allah, o Kelâm’ın ardından “mine’l fecr” yani “fecr’den” beyanını indirdi. Böylece sahâbîler, Allah’ın ancak gece ile gündüzü kastetmekte olduğunu bildiler." (Buhârî, Tefsîr, 2. Sûre, 28. Bâb, Hadîs No: 4511) Hadîs’e göre, “mine’l fecr” beyanı sonradan inmiş ve bu ilave ile Âyetin anlamı tam olarak anlaşılmıştır. “Mine’l fecr” ilavesi, “beyaz iplik” ifadesinin beyanıdır. Böylece “beyaz iplik ve siyah iplik ifadelerinin anlamı Âyetteki “mine’l fecr” yani “tan yerinin ağarmasından” ilavesi ile açıklığa kavuşmuştur. Buna göre, orucun başlaması gereken vakit (imsâk), güneşin doğması değil, fecrin doğması yani tan yerinin ağarmaya başlamasına bağlıdır. “İplik” tabiri ile tan yerinin ağarmasının başlangıcı kastedilmektedir. Çünkü aydınlık yayılıp yükselince, artık ona iplik denmez. Bu nedenle aydınlığın başladığı an, sahûrun bitip, imsâk’ın başladığı ve aynı zamanda sabah namazının da girdiği vakittir. Fecr bahsini hâlâ bilmeyenler için, ihtiyâtlı hareket tarzı nasıl olmalıdır, buna değinelim. Aslında ezan saatleriyle ilgili düzenlemeler, devlet ya da halk üzerinde bağlayıcılığı olan kurumlar bazında belirlenmesi gerekir. Yani olası karışıkları nihâyetlendirici adımlar, Müslüman halkın genelinin rağbet edeceği kuruluşların ilgi ve çalışma alanı olması gerekir. Çünkü eğer, hesapta hata edilir ve uygulamada yanlışlıklar olursa, halk bunların gerçeğini bilemez ve anlayamaz. Bu durumlarda karışıklıklar ve farklı uygulamalar ortaya çıkabilir. Bu konuyu ilmen tam bilmeyenlerin, ihtiyâten erken imsâk yapmalarında sakınca yoktur, hatta daha evlâdır. Yani hesabı dikkate alarak, yeme ve içmeyi kesmeleri, bu konu tamamıyla çözülmediği ve insanlar için muallakta olduğu sürece, daha ihtiyâtlı bir yoldur. En fazla belki (Allahu A'lem, yarım saat) yemeye içmeye erken son vermiş olurlar. Mevsimlere ve aylara göre de bu vakit değişkendir. Bir de fecr-i sâdık doğmadıysa, hemen sabah namazını kılmaları da doğru olmaz. Çünkü sabah namazı, yukarıda açıkladığımız gibi, şafağın sökmesi ile girer. Ufukta enlemesine bir aydınlık belirmeden kılınacak sabah namazı, vaktinde kılınmamış olacaktır. Fecr-i sâdık doğmadan kılınan namaz, sabah namazı olmaz, gece namazı sayılır. Bu nedenle belli bir miktar vaktin geçmesini beklemek en sağlıklı yoldur. En azından yarım saat (ya da o günün şartlarında ne kadar gerekiyorsa) beklenmesi gerekir. Bu meseledeki açıklamaların nedeni, günümüzde hesap ile fecr-i sâdık’ın doğuşu arasında fark olması nedeniyledir. Kısaca özetlemek gerekirse, hesabın verisi olan takvimdeki imsâk saatinden sonra yeme ve içme konusunda ısrârcılığa gerek olmamakla beraber, o vakitte imsâk’ın başlamadığını hatırımızdan çıkarmamamız gerekir. Bu nedenle o vakitte uyanan bir kimse ya da yemek yerken, su içerken ezanı işiten kimsenin imsâk başladı diye düşünmesine gerek yoktur. Yeni uyanan kişi hızlıca sahûrunu yapabilir, sahûrunu tamamlamak üzere olan kimse de tamamlayabilir. Fakat bu sınırları sonuna kadar zorlamakta da mahzûrlar olduğunu ifade etmemiz gerekir. Zira İslâm’da esas olan, ruhsatları sonuna kadar kullanmak değil, azîmet ile amel etmektir… Şüpheli, ihtilâflı ve tam bilinmeyen konularda ihtiyâta göre davranmaktır… Nitekim Rabbimiz, oruç gecesinde kadınlara yaklaşmanın helâl, mescidlerde i’tikâf’ta iken kadınlara yaklaşmanın ise câiz olmadığını bildirdiği, ne zamana kadar sahûr yapılacağını ve ne zamana kadar oruç tutulacağını açıkladığı Bakara: 187. Âyette şöyle buyurmaktadır: تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ اٰيَاتِهِ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ “…Bunlar Allah’ın sınırlarıdır; sakın onlara yaklaşmayınız. İşte Allah insanlara, korunup sakınsınlar diye, Âyetlerini böylece açıklar.” Bu bölümün tefsirinde Allâme Seyyid Ebû’l A’lâ el-Mevdûdî rahımehullâh şunları söylemektedir: “Uç sınırlarla ilgili emrin ifade tarzı çok dikkat çekicidir. Bu emir sadece bu sınırları aşmayı değil, bu sınırlara yaklaşmayı da yasaklar. Yasak bir bölgenin sınırları etrafında dolaşmak çok tehlikelidir; çünkü yanlışlıkla bu sınırları aşmak muhtemeldir. Bu nedenle bu sınırlara yaklaşmak da yasaklanmıştır. Hz. Peygamber aleyhisselâm da aynı noktayı vurgulayarak şöyle buyurmuştur: “Her mâlikin sınırlı bir bölgesi (koruluğu) vardır. Allah’ın ‘sınırlı’ bölgesi ise haram, helâl, iyi ve kötü diye bilinen sınırlarıdır. Bu ‘sınırlı’ bölgenin yakınlarında otlayan bir hayvan, bir gün o bölgeye girebilir.” Ne yazık ki bu apaçık uyarıya rağmen, İslâm Hukûku’nu bilmeyen bazı kimseler aşırı uçlara gidip, sınırlara yaklaşma üzerinde ısrârla durmakta ve “âlimler”, bu sınırlara yaklaşmanın yasak olduğunu bildiren aynı İslâm Hukûku’ndan bu konuda fetvâ bulmaya çalışmaktadırlar. İşte bu nedenle birçok kimse doğru yoldan sapmaktadır. Bu sınırlar etrafında dolaşıldığında, ince sınırları belirlemek çok zor bir durumdur.” (Tefhîmu’l Kur’ân, İnsan Yayınları, C: 1, S: 150) Fecr konusunu ele alan Âyetin son cümlelerinin tefsirinden de anlaşılacağı gibi, sınırları sonuna kadar zorlamaktan sakınmak gerekir. Zira her sınırın bir bitiş çizgisi ve bitiş noktası vardır. Bilmeyen kimseler, bu ince çizgiyi ve bitiş noktasını tam olarak ayırt edemezler. Dolayısıyla da yasağın içine girerler, harama düşerler. En anlaşılır cümlelerle sesli düşünmek gerekirse, bu konuya şöyle bakmak lazımdır. Birkaç dakika önce imsâk etmekle bir şey kaybetmeyiz. Ama sabah namazını kılmak için beklemek gerekir. Zira dört mezhebe göre de fecr-i sâdık doğmadıkça sabah namazı kılınmaz. Bu vakitten önce kılınacak namaz, sabah namazı değil, nâfile namaz sayılır. Dolayısıyla da sabah namazı edâ edilmemiş olur. Günümüzdeki yaygın olan takvimlerdeki imsâk saatinde, henüz sabah namazı vakti girmediği için de en az yarım saat ya da daha fazla beklemek icap eder. Hanefîlere göre; fecr doğduktan sonra bile biraz aydınlığa kadar beklemek daha faziletlidir. Yani sabah namazı vakti girse dahi az bir müddet daha beklemek daha sevaptır. Şafiîlere göre ise, ikinci fecr doğduysa hemen kılınmalıdır. Onlara göre ise; hava biraz karanlık iken kılmak faziletlidir. Ama tüm mezheplere göre de, fecr-i sâdık doğduktan sonra hemen sabah namazını kılmak câizdir. Günümüzdeki problem, ikinci fecr (fecr-i sâdık) doğmadığı halde sabah namazı kılma meselesidir. Bu vakitte namaz kılınmış ise o, sabah namazı değil, gece namazıdır. Bu meseleler Müslümanlar açısından çok önemli olduğu için, bu konulardaki Allah’ın sınırlarını öğrenmeleri, onları dikkate almaları ve ince sınırlara yaklaşmamaları gerekir. Bu Âyet ayrıca insanları her hususta aşırılıktan da sakındırmaktadır. Unutmayalım ki, tedbîrli hareket etmekten kimse pişman olmaz; ama tedbîri elden bırakmak pişmanlıklara sebep olur! Önemli bir meseleye daha dikkat çekerek konuyu bitirmek isteriz. Yıllardır câmilerde sabah namazını kılarken insanın iç dünyasında var olan bu endişeden dolayı, ezan okunduğu anda cemaat sabah namazının sünnetini kılar, sonra imam ya da müezzin Kur'ân okuyarak ya da başka faaliyetlerle şafağın sökmesini bekler. Yani sabah namazının sünneti ile farzı arasında ciddî bir zaman geçer. Hatta dedelerimiz "şafağın sökmesini bekleyin" demişlerdir. Câmilerde de imamlar, müezzinlerinden dışarı bakmalarını talep ederek, ortalığın aydınlanıp aydınlanmadığı hususunda bilgi isterler. En azından bu konuda, gerektiğinde göz teması ile anlaşırlar. İşte bu titizliğin nedeni, şafağın sökmesinden önce kılınan namazın, vakti dışında kılınacağından dolayıdır. Sabah namazının sünneti vakit girmeden de kılınmış olsa, nâfile hükmünde olur; ama "farzı zâyi etmeyelim" ihtiyâtıyla, câmilerde sabah namazının farzı -geçmişten bu yana- erken kılınmaz. Ama her nedense, Ramazan aylarındaki imsâk konusunda yani orucun başlaması ve sabah namazının giriş vakti meselelerinde bu ihtiyât gösterilmemektedir! Her şeyin en doğrusunu Allah Azze ve Celle bilir... 17 Temmuz 2013 Yusuf Semmak |
KATEGORİLER
02.10.2025Perşembe
Son Yorumlar
misafir Nice Yusuf Semmak 🔸 Rabbimiz, yolunu kaybed Yusuf Semmak Kadr Gecesi sebebiyle duâ ediyoru Yusuf Semmak Rabbimiz kalan ömrümüzü geçen ömr Yusuf Semmak ☝️ "Tâğûta ibâdet et Yusuf Semmak ✍ Sıla-i rahmin ömrü ve rız Yusuf Semmak BUNLAR HİÇ EŞİT OLUR MU?! 1- " Yusuf Semmak Arkadaşlar, videoyu paylaşalım! Yusuf Semmak Bu konuda üç Âyet-i Kerîme zikred misafir Thankks forr sharing your thought Oğuzhan Admin çok teşekkürler. İsmail Yüce ALLAH cc razı olsun sizden h Yusuf Semmak Ve aleyküm selâm kardeşim. Tâbi Bekir Yetginbal Canım kardeşim selamualeykum GÜN Bekir Yetginbal Ey Rabbim bu kulunun gayretlerini Mahmut Selamünaleykum Yusuf peygamberin Ufuk Çok güzel Şeyma Bu nadide soru ve cevapları için Ahmet Doyurucu bir yorum Teşekkürler Yusuf Semmak Son mısralar/dizeler hep "Lâm" ha Baraa Bence çoooook güzel bir site ali İlmî Arapça Sayfası http://www ali Faydalı Bir Maksud Programı http ali Faydalı Bir Emsile Programı http Yusuf Semmak BU DERSTE İŞLENEN BAŞLICA MEVZULA Derya Atan Ağzınıza, yüreğinize sağlık hocam Firdevs Sevgi inş güzeldit. misafir ⭐⭐⭐⭐& mustafa Abi çook teşekküür ederim Medine Cenetin kapısın geçmek istiyom Yusuf Semmak Namazda Salli-Bârik okurken, Peyg Yusuf Allah razı olsun hocam çok anlaşı Yusuf Semmak Saçınızı erkeğe kestirmediğiniz, |